Muzaffer Ozak
Aşki
Mühür
isim
Anasayfa
Hayatı
Mürşidleri
Eserleri
Ses Arşivi
Fotoğraf Arşivi
Video Arşivi
 

Efendi Hazretlerinin Naaşı omuzlar üstünde Fatih Camii avlusuna girerken...  

Ey kardeş yolcuyuz hazırlansana
Bu fânî dünyâdan göçeriz bir gün
Ölümden kurtuluş yokdur insâna
Omuzlar üstünde geçeriz bir gün

EFENDİ HAZRETLERİNİN VUSLATI

Küçük yaşlarından itibaren çektiği pek çok meşakkat ve yıllarca sabırla karşıladığı kronik rahatsızlıklar, Efendi Hazretlerinin o kuvvetli bünyesini tahrîb etmişdi. Son yıllarında yürürken bile zahmet çekiyor, sadece zikrullah meydânında ve mihrâbda imâmet yaptığı zamanlarda kendisini dinç hissediyordu. Bir akademi şeklindeki meşhûr dükkânına bile artık daha geç saatlerde gelebiliyor ve çoğu zaman akşam ezanı ile ayrılıyorlardı. Buna rağmen bendegânını ve sevenlerini son güne kadar hiç yalnız bırakmadı ve en rahatsız olduğu günlerde bile Cuma Hutbeleri ile halkı irşâda, dükkândaki ve dost meclislerindeki sohbetleri ile sevenlerini tenvîre, zikrullah ve meşk meclisleri ile âşıkları cezbeye getirmeye devam etti.

Her ne kadar sık sık, "çizmeleri giydik", "artık güneş gurûba erdi" diyerek sevenlerine vuslat haberini îmâ yoluyla bildirdi ise de son anına kadar, onu hep o alışılmış şen-şâtır hâliyle görenler birgün bu acı haberi alacaklarını düşünemiyorlardı, tâ ki 12 Şubat 1985 Salı gecesine kadar.

Efendi Hazretleri o gün de mutâdı üzere dükkâna gelmiş ve her zamanki gibi sevenleri ile sohbet ederek onların derdlerine merhem olmuş ve akşam vakti hâne-i saâdetlerine dönmüşlerdi. Âdetleri olduğu vechile gece geç saatlere kadar ibâdet ve zikrullah ile meşgûl olmuşlar ve gecenin geç bir saatinde namaz esnâsında secdede irtihâl-i dâr-ı bekâ buyurmuşlardır.

Muzaffer Efendi 1958 

Haberi alan ihvânı o saatte kalkıp devlethânelerine giderek ağlaşmaya başladılar. Ne acâibdir ki o gün İstanbul âdetâ kış ortasında bir yaz günü yaşarken, gece saatlerinde başlayan kar, birkaç saat içinde yolları kapatmışdır. Büyük bir şaşkınlık ve üzüntü içinde geçen saatlerden sonra ihvânın ileri gelenleri cenâze merâsimi ve defin meselesi ile ilgili görüşmeye başlamışlar ve dünyânın her tarafında ihvânı ve sevenleri olduğu mütalaası ile cenâze merâsiminin Cuma gününe te'hîr edilmesini uygun bulmuşlardı.

Çarşamba günü Efendi Hazretlerinin mübârek naaşı devlethânesinden alınıp, on dokuz yıl postnişîni olduğu Karagümrük'deki Âsitâne-i Hazret-i Pîr Nureddin Cerrâhî'ye getirilmiş ve burada tarîkat-ı aliyye usûlünce gaslini o devrin en kıdemli meşâyihi Nazmi Ceylan Efendi yapmışlardı. Efendi Hazretlerinin bu yönde bir vasiyyeti olmasa da herkesin gönlünden geçen ve ona lâyık olan türbe-i şerîfe defnedilmesi idi. Ancak bunun için uzun bir bürokratik işlemler zinciri ve Bakanlar Kurulu kararı gerektiğinden bu ihtimâl pek zayıf görülüyordu. Yine de her ihtimâle karşı işlemlere başlanmış ve işlemleri hızlandırmak için çâreler aranmaktaydı. Bu işi deruhte eden zevât arasında Efendi Hazretlerinin en yakın bendegânından Muzaffer Ergür, defin izni ile ilgili yaşananları şöyle anlatıyor :

"Efendi Hazretlerinin naaşı Çarşamba günü dergâha getirildi ve gasledildikden sonra türbe-i şerif'e konuldu. O gün türbe-i şerîfe defin için izin alınabilir mi diye araştırma yapıldı. Fakat formaliteler çok uzun zaman alacağından başka bir yol araştırıldı. Efendi Hazretlerine muhabbeti olan ve o vakit milletvekili olarak meclisde bulunan Ercüment Konukman Beyefendi'ye danışıldı. Onun delâleti ile kararnamelerin imzalanmasından sorumlu olan Hasan Celal Güzel Beyefendi'ye müracaat edildi. Hasan Celal Güzel Beyefendi'nin muvafakati ile Perşembe günü kararname imzalandı. Ancak kararnamenin imzalanması tek başına kâfî olmayıp, Cumhurbaşkanı'nın da imzâsı gerektiğinden ve Cuma Namazından sonra cenâze merasimi yapılacağından defin kararının yetişemeyeceği düşünüldü. O ara daha önceden tanıdığım Cumhurbaşkanı yâverlerinden Cevat Albay'a telefon ederek, ne yapılabileceğini sordum. Cevat Albay, Cumhurbaşkanı'nın bu gibi kararnameleri Perşembe günü imzaladığını ve evrâkı imzâya götüren komutanın ismini vererek, "siz karârı, bu komutanın elindeki dosyaya koydurun, gerisini o halleder" dedi. Hakîkaten aynı gün dosya ile Cumhurbaşkanı'na imzâlatılan karârların arasında bu karârnâme de konularak imzâlatıldı ve Efendi Hazretlerinin muhibbânından Aydın Bolak Bey'in görevlendirdiği bir kişi ile Cuma Namazından evvel karar İstanbul'a ulaştırıldı".

  

Efendi Hazretlerinin naaşı Cuma vaktinden birkaç saat önce türbe-i şerîfden alınarak, büyük bir cemaat ile ve İstanbul'un en seçkin hâfız efendileri refâkatinde, salât ü selâm, tevhîd ü ezkâr ve âh u zâr ile omuzlar üzerinde Fâtih Cami-i Şerifine doğru yola çıkarıldı. Yolda katılanlarla cemaat çoğaldıkça çoğaldı. Zikir seslerini duyanlar ve kalabalığı görenler camlara ve kapılara çıkarak cenâzeyi teşyi' etdiler. Teşyi' esnâsında sürekli okunan, bestesi Zâkirî Hasan Efendi'ye ait olan, Hüseynî Cenâze Salâtı ve bir ara Hâfız Mahmud Hataylı'nın okuduğu şu kasîde insanın içini yakıyordu.

 

Karagümrük ile Fâtih Camii arasındaki kısa mesâfeyi almak iki saate yakın sürmüşdü. Efendi Hazretlerinin naaşı musallaya bırakıldıktan sonra Cami-i Şerîf'e girildi ve önce Hâfız Fikri Aksoy Hocaefendi Yâsîn-i Şerîf tilâvetine başladı ancak Fikri Hoca Efendi o derece mahzûn idi ki sadece birkaç âyet okuyabildi, onun bıraktığı yerden Hâfız Ârif Gökoğlu, onun bıraktığı yerden Hâfız Kemal Erdağ devam etti ve diğer bir hâfız efendi tamamladı. Yâsîn-i Şerîf'den sonra birkaç aşr-ı şerîf daha okundu ve sonunda Fikri Aksoy Hocaefendi kısa bir duâ yapdı.

Cuma Namazından sonra o koca avluyu dolduran cemaat görmeliydiniz. O kara kışa rağmen binlerce insan nasıl da toplanmışdı. Bu büyük cemaatin içinde kimler yokdu ki. Şeyh Efendiler, Hoca Efendiler, Hâfız Efendiler, üniversiteden hocalar, talebeler, esnaf, mahalleli velhasıl her cins ve her mevkiden binlerce insan saf saf oldular ve namazı da Gönenli Mehmed Efendi gibi büyük bir zât kıldırdı. Namazdan sonra Gönenli Mehmed Efendi bir tezkiye ve duâ yapdı ki hakîkaten pek âşıkâne idi. Hele bir de "bizden selam götür Peygamber'e" deyişi vardı ki aslâ unutulmaz. Gönenli Mehmed Efendi'nin bu tezkiyesine âid ses kaydını yazıya da aktardık, dilerseniz aşağıdaki bağlantıdan okuyabilirsiniz.

Tezkiye ve Duâ - Gönenli Mehmed Efendi

 

Bu merâsimin büyük bölümünde ait video ve ses kayıtları mevcûd olduğu için sözü fazla uzatmaya gerek görmüyoruz. Aşağıda vuslat merâsimine âid bir fotoğraf albümü ile video kayıtlarını bulacaksınız.

FOTOĞRAF ALBÜMÜ

Bestesi de nutk-i şerîfi de Efendi Hazretlerine âit olan "Ey kardeş yolcuyuz hazırlansana / Bu fânî dünyâdan geçeriz bir gün" diye başlayan bu Nikrîz ilâhîyi de teberrüken buraya kaydediyoruz. Nutkun tamamını şu bağlantıdan okuyabilirsiniz.

Efendi Hazretlerinin irtihalinden sonra bir hafta kesintisiz süren hatim ve zikir meclislerinden birinde, Hâfız Emin Işık Hocaefendi'nin yapdığı pek âşıkâne ve samîmî bir duâyı da teberrüken buraya kaydediyoruz. Bu samîmî duâ esnâsında Emin Hoca, Muzaffer Efendi Hazretlerinin evsâfını ve husûsiyetlerini, yirmi yedi yıllık tecrübesi ile anlatıyor.

Hâfız Emin Işık Hocaefendinin Tezkiyesi

 

Efendi Hazretlerinin irtihalinden sonra bir hafta kesintisiz süren hatim ve zikir meclislerinin sonuncusu olan 19 Şubat tarihli meclisde, Efendi Hazretlerinin kayınbirâderi ve halîfesi merhûm Tevfik Topuzoğlu Hocamız pek samîmî bir duâ etmişlerdi. Efendi Hazretlerinin evsâfını ve husûsiyetlerini de ihtivâ eden bu duâ, âdetâ bir tezkiye sûretinde olup teberrüken buraya kaydedildi.

 

Efendi Hazretleri, yeri geldikçe hep, "Müminler için ölüm korkulacak bir şey değildir" buyururlardı. Yine, "Âşıklar için ölüm bâbında vuslat-ı cemâl vardır" buyururlardı. Yine "Âşıklar ölmez, Maşûk'a kavuşur" buyururlardı. Bir hutbelerinde de şöyle buyurmuşlardı :

Herkes ölecek ya. Ama hayvan ölür, insan ölmez, olur. Peygamberler ölmezler, olurlar. Büyükler olur, küçükler ölür, hayvan ölür. Baksana, görmüyor musun, "velâ tekûlu limen yuktelu fî sebîlillahi emvât" âyetini. Oku bak, altında ne diyor Allah. "Siz Hakk yolunda bulunanlara ölü demeyiniz" yani Allah yolunda katlolunanlara. "Onlar ölü değildir, onlar uludur" diyor Allah. "Diridir" diyor, "uludur" diyor.

Türbe-i Şerîf Penceresi

Velîler yani Allah dostları ölmezler, gözden nihân olurlar. Hattâ ölüm, onların tasarruf kuvvetini artırır. Âriflerden bir zât bunu pek güzel ifâde etmişdir : 

Dü cihânda tasarruf ehlidir rûh-ı velî
Deme kim bu mürde bundan nice dermân ola
Rûh şimşîr-i Hüdâ'dır ten gılâf olmuş ona
Daha a'lâ kâr eder bir tığ ki uryân ola

Muzaffer Efendi Hazretlerinin Sandukası  

KAYITLAR